1. şıraya bir şiir bırakalım
    belki her sabah bir şiir yazan bir şiir bırakan olur...

    güzel

    güzel
    ölüm daha kolaydır sevmekten
    der ya aragon
    anla ki ölüme benzer seni sevmek

    sözcükler ki alevdir
    ve karadır şairlerin hayatları

    hem nice şiirlerde nice aşklarda
    tarar saçımızı ölüm.

    aşk ki bazan solgun bir ilçedir
    sürdürür derinliğini

    neden "en çok" acı ustası şairlerdir
    en çok taşırlar çünkü aşkları.

    ben ki yatağımdan tedirgin bir suyum
    besbelli ki aşka ve ölüme çalışıyorum.

    ilhan berk
  2. ben acıyım. yani senin hazan düşen yüzün. umarsız
    boyun bazan. bazan ağzın, gölgeli gözlerin

    yani çocukluğun. bursa'da bir sokak yani
    (bursa'yı hiç görmemişim gibi gelir bana)

    bir akşam yaktığın mum sonra bir kilisede
    daha hiç bilmediği bir yüz için ölümün

    zaman ki senden başka nedir
    ve hep bir yüz dönüşür bende

    bir yüze
    hem geceyi, hem tanyerlerini taşır kendinde

    ben ki bir yıkıntınım senin, senin büyüttüğün
    acının el yazısında

    ilhan berk
  3. bu sabahki şiirimiz sedat umrandan gelsin...

    sedat ümran
    leke
    takılıp kalmış bir noktada
    gölgesini içine düşürerek;
    leke sabrın gücüyle büyür
    tek başına

    uzanır güneşe dek,
    arınır kirinden;
    yürüyen ak lekeleri olur göğün,
    mavi gök-uykusunun düş lekeleri.

    leke aşmaz sınırını,
    kendini bilir,
    durur bütün oturmuşluğuyla;
    dağıtmaz, yaymaz gücünü
    siz dokunmayınca.

    leke lekelenmekten korkmaz,
    kurtulmuş geleceğin ürküntüsünden,
    alabildiğine özgür;
    sevincimin kumaşında parlayan
    üzüntü lekeleridir,
    silip de bir türlü çıkaramadığım
    içimin dökülen mürekkebidir.
  4. bu günün şiiri sabahattin ali'den gelsin...


    kara yazı

    geçmedi yare sözümüz
    yollarda kaldı gözümüz
    yere sürüldü yüzümüz
    böyleymiş karayazımız.

    çiçekler açılmaz oldu
    pınarlar içilmez oldu
    yar bize gülmez oldu
    böyleymiş kara yazımız.

    yalnız ona yar demiştik
    onda bir şey var demiştik
    o bizi anlar demiştik
    böyleymiş kara yazımız.

    hey gönül gene bu gece
    kederim geceden yüce
    gel susalım beraberce
    böyleymiş kara yazımız
  5. gerçi öğlen oldu ama bu gün hüseyin atlansoy 'dan bir şiir bırakalım . kime ?
    sebepsiz yere hüzünlenenlere...

    sebepsiz hüzünler sultanlığı

    burası sebepsiz hüzünler sultanlığı
    kül burada her şey; aşk,bilgi ve keşif
    zaman şu an ve mekan şu nokta
    gelir geçer sultanlık hafif ve gözyaşlarıyla

    burası sebepsiz hüzünler sultanlığı
    yok burada gözlem,deney ortamları ve varsayım
    hipotezler,büyük teoriler,hatta bilimsel yasa
    ülkem; laboratuarda sıkıştırılmış kahkaha

    burası sebepsiz hüzünler sultanlığı
    yolunu yitirenlerin kıyısında armasız,tuğsuz
    nedimeleri de olmayacak bu aşkın ancak garipler
    aşikar kılınacak kirpiklerinin ucunda incinmişlik

    burası sebepsiz hüzünler sultanlığı
    bir çingen gülümseyişinin ısıttığı otağ!
    attık her şeyi ateşe keskinliğiyle bakışımızın
    elbet beylik kılıcı şiir kızının kalbinde ışıyacak!

    burası sebepsiz hüzünler sultanlığı
    gözyaşlarıyla ağlanmayacak çünkü şehzademiz yok
    ancak gözlerimizi biriktirebiliriz içimizde
    kırdık kafasını zekanın ölümden öte ölüm-çok!
  6. sabah şiirlerini öğlenleyin yazar olduk ama neyse işte yeni bir şiir...

    sezai karakoç der ki...

    ben kandan elbiseler giydim hiç değiştirsinler istemedim...

    kendinden bir şeyler kattın
    güzelleştirdin ölümü de
    ellerinin içiyle aydınlattın
    ölüm ne demektir anladım

    yer değiştiren ben değildim
    farklılaşan sendin
    sendin bana gelen aynalarla
    sendin bana gelen sendin

    artık ölebilirdim
    bütün istanbul şahidim
    ben kandan elbiseler giydim
    bundan senin haberin var mı

    sezai karakoç
  7. pazar sabahının şiiri geç gelir!
    hüseyin atlansoy ve

    nişanlı koltuğu

    bir gelinliği diler kız
    eldivenli ellerinde usul açan bir gül

    /yıllarca ben
    yalnız akan serin bir ırmaktım
    uyanır bir su şafağında kalkarım
    örterim üstüme aşkın sıcaklığını/

    kadına beyaz yakışır hasrete siyah
    billûrdan bir anı
    sessizliğe ulayan sigara dumanları
    eflatuni bir aşka kapıdır
    koltuklar ayrı ayrı

    konuşsak bile-
    bir sükuneti soluruz
    yaklaşır ellerimiz- ürperir
    henüz
    dokunulamayan bir hayatı...
  8. âh' notası
    sen istersen şarkına
    lâ ile gir üstâdım,
    ben nasılsa sadece
    'âh’ları duyacağım…

    attila şanbay
    akşam şiiri oldu
    başlığı sabah akşam şiiri mi yapsak?
  9. gözlerin gök /

    yüzünde bir dolunay

    diyelim
    ki sessiz gecede poyraz…
    sis çökmüş o heybetli dağlara;
    yurdun
    da kar altında, gözlerin gök-
    yüzünde bir dolunay.

    diyelim ki sınamışsın uzaklığın ihanetini.
    seslere çarpmış sesin,
    ama ulaşmamış hiçbir yere nefesin…
    diyelim ki şarabın dökülmüş, suların kesik,
    bu hayat seni bir oyuncak sanıyor…

    diyelim ki sana çıldırmak yasak, sana ağlamak
    yasak, yarın yasak, düş yasak sana.
    diyelim ki üşüyorsun kısacık bir ömrün sığınağında;
    bir çay bile ısmarlamıyor hayat!

    diyelim ki lekesiz hiçbir şey kalmamış artık;
    sis çökmüş güvendiğin dağlara…

    kederli bir süvari ol orda, sen orda!
    bıkma atını mahmuzlamaktan,
    bıkma bu puştlar panayırında
    berrak nehirler aramaktan…

    yaslı bir kışa rehin düşse de günler,
    kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt;
    o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın.

    çünkü her insan bir limandır başucunda tekneler;
    çünkü herkesin hüznü kocaman, aşkları dalgın…
    kimi kanıyor şahdamarından,
    kimi bozgununda yetim, dervişan,
    kimi aşklarıyla, düşleriyle perişan…

    yamalı yerlerinden
    kanıyor hayat,
    tutunduğun günlerinden
    soluyor hayat.
    bu yüzden salıver düşlerini kendi uğruna yansın;
    salıver düşlerini ateşlere abansın!

    tutunduğun yerlerinden solarken hayat,
    bıkma atını mahmuzlamaktan;
    bıkma sendeki insan için,
    derin uçurumlar arşınlamaktan…

    yaslı bir kışa rehin düşse de günler,
    bir gün rüzgâr esecektir suların serinliğinden;
    bir gün kırlangıçlar da geçecektir göğün genişliğinden.

    yaslı bir kışa rehin düşse de günler,
    kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt,
    o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın;
    ıslansın…

    çünkü senin de bir ütopyan varsa,
    i n s a n s ı n…

    yılmaz odabaşi, istanbul,ocak 2002
    şairler ölmesin...
  10. (ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
    aslında yokum ben bu oyunda
    ömrüm beni yok saysın…)

    yaşam bir ıstaka
    gelir vurur ömrünün coşkusuna
    hani tutulur dilin
    konuşamazsın!

    tırmandıkça yücelir dağlar
    sen mağlupsun sen ıssız
    ve kalbinde kuşların gömütlüğü
    tutunamazsın…

    eloğlu sevdalardan dem tutar
    aşk büyütür yıldızlardan
    yasak senin düşlerin
    dokunamazsın...

    birini sevmişsindir geçen yıllarda
    açık bir yara gibidir hâlâ
    hâlâ ne çok özlersin onu
    ağlayamazsın...

    yolunda köprüler çürür
    sesin, sessizlik sanki bir uğultuda
    savurur hayat kül eyler seni
    doğrulamazsın!

    yapayalnız bir ünlemsin
    dünyayı ıslatan şu yağmurlarda
    herşey çeker ve iter
    anlatamazsın...

    yaşam bir ıstaka
    gelir vurur işte ömrünün coşkusuna
    sesinde çığlıklar boğulur ama
    bağıramazsın…

    sonra vakt erişir, toprak gülümser sana
    upuzun bir ömrün ortasında
    ne hayata ne ölüme
    yakışamazsın!

    yazdırmalısın mezar taşına:
    ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
    aslında hiç olmadım ben bu oyunda
    ömrüm beni yok saysın…
    yılmaz odabaşı