-
şıraya bir şiir bırakalım
belki her sabah bir şiir yazan bir şiir bırakan olur...
güzel
güzel
ölüm daha kolaydır sevmekten
der ya aragon
anla ki ölüme benzer seni sevmek
sözcükler ki alevdir
ve karadır şairlerin hayatları
hem nice şiirlerde nice aşklarda
tarar saçımızı ölüm.
aşk ki bazan solgun bir ilçedir
sürdürür derinliğini
neden "en çok" acı ustası şairlerdir
en çok taşırlar çünkü aşkları.
ben ki yatağımdan tedirgin bir suyum
besbelli ki aşka ve ölüme çalışıyorum.
ilhan berk -
ben acıyım. yani senin hazan düşen yüzün. umarsız
boyun bazan. bazan ağzın, gölgeli gözlerin
yani çocukluğun. bursa'da bir sokak yani
(bursa'yı hiç görmemişim gibi gelir bana)
bir akşam yaktığın mum sonra bir kilisede
daha hiç bilmediği bir yüz için ölümün
zaman ki senden başka nedir
ve hep bir yüz dönüşür bende
bir yüze
hem geceyi, hem tanyerlerini taşır kendinde
ben ki bir yıkıntınım senin, senin büyüttüğün
acının el yazısında
ilhan berk -
bu sabahki şiirimiz sedat umrandan gelsin...
sedat ümran
leke
takılıp kalmış bir noktada
gölgesini içine düşürerek;
leke sabrın gücüyle büyür
tek başına
uzanır güneşe dek,
arınır kirinden;
yürüyen ak lekeleri olur göğün,
mavi gök-uykusunun düş lekeleri.
leke aşmaz sınırını,
kendini bilir,
durur bütün oturmuşluğuyla;
dağıtmaz, yaymaz gücünü
siz dokunmayınca.
leke lekelenmekten korkmaz,
kurtulmuş geleceğin ürküntüsünden,
alabildiğine özgür;
sevincimin kumaşında parlayan
üzüntü lekeleridir,
silip de bir türlü çıkaramadığım
içimin dökülen mürekkebidir. -
bu günün şiiri sabahattin ali'den gelsin...
kara yazı
geçmedi yare sözümüz
yollarda kaldı gözümüz
yere sürüldü yüzümüz
böyleymiş karayazımız.
çiçekler açılmaz oldu
pınarlar içilmez oldu
yar bize gülmez oldu
böyleymiş kara yazımız.
yalnız ona yar demiştik
onda bir şey var demiştik
o bizi anlar demiştik
böyleymiş kara yazımız.
hey gönül gene bu gece
kederim geceden yüce
gel susalım beraberce
böyleymiş kara yazımız -
gerçi öğlen oldu ama bu gün hüseyin atlansoy 'dan bir şiir bırakalım . kime ?
sebepsiz yere hüzünlenenlere...
sebepsiz hüzünler sultanlığı
burası sebepsiz hüzünler sultanlığı
kül burada her şey; aşk,bilgi ve keşif
zaman şu an ve mekan şu nokta
gelir geçer sultanlık hafif ve gözyaşlarıyla
burası sebepsiz hüzünler sultanlığı
yok burada gözlem,deney ortamları ve varsayım
hipotezler,büyük teoriler,hatta bilimsel yasa
ülkem; laboratuarda sıkıştırılmış kahkaha
burası sebepsiz hüzünler sultanlığı
yolunu yitirenlerin kıyısında armasız,tuğsuz
nedimeleri de olmayacak bu aşkın ancak garipler
aşikar kılınacak kirpiklerinin ucunda incinmişlik
burası sebepsiz hüzünler sultanlığı
bir çingen gülümseyişinin ısıttığı otağ!
attık her şeyi ateşe keskinliğiyle bakışımızın
elbet beylik kılıcı şiir kızının kalbinde ışıyacak!
burası sebepsiz hüzünler sultanlığı
gözyaşlarıyla ağlanmayacak çünkü şehzademiz yok
ancak gözlerimizi biriktirebiliriz içimizde
kırdık kafasını zekanın ölümden öte ölüm-çok! -
sabah şiirlerini öğlenleyin yazar olduk ama neyse işte yeni bir şiir...
sezai karakoç der ki...
ben kandan elbiseler giydim hiç değiştirsinler istemedim...
kendinden bir şeyler kattın
güzelleştirdin ölümü de
ellerinin içiyle aydınlattın
ölüm ne demektir anladım
yer değiştiren ben değildim
farklılaşan sendin
sendin bana gelen aynalarla
sendin bana gelen sendin
artık ölebilirdim
bütün istanbul şahidim
ben kandan elbiseler giydim
bundan senin haberin var mı
sezai karakoç -
pazar sabahının şiiri geç gelir!
hüseyin atlansoy ve
nişanlı koltuğu
bir gelinliği diler kız
eldivenli ellerinde usul açan bir gül
/yıllarca ben
yalnız akan serin bir ırmaktım
uyanır bir su şafağında kalkarım
örterim üstüme aşkın sıcaklığını/
kadına beyaz yakışır hasrete siyah
billûrdan bir anı
sessizliğe ulayan sigara dumanları
eflatuni bir aşka kapıdır
koltuklar ayrı ayrı
konuşsak bile-
bir sükuneti soluruz
yaklaşır ellerimiz- ürperir
henüz
dokunulamayan bir hayatı... -
âh' notası
sen istersen şarkına
lâ ile gir üstâdım,
ben nasılsa sadece
'âh’ları duyacağım…
attila şanbay
akşam şiiri oldu
başlığı sabah akşam şiiri mi yapsak? -
gözlerin gök /
yüzünde bir dolunay
diyelim
ki sessiz gecede poyraz…
sis çökmüş o heybetli dağlara;
yurdun
da kar altında, gözlerin gök-
yüzünde bir dolunay.
diyelim ki sınamışsın uzaklığın ihanetini.
seslere çarpmış sesin,
ama ulaşmamış hiçbir yere nefesin…
diyelim ki şarabın dökülmüş, suların kesik,
bu hayat seni bir oyuncak sanıyor…
diyelim ki sana çıldırmak yasak, sana ağlamak
yasak, yarın yasak, düş yasak sana.
diyelim ki üşüyorsun kısacık bir ömrün sığınağında;
bir çay bile ısmarlamıyor hayat!
diyelim ki lekesiz hiçbir şey kalmamış artık;
sis çökmüş güvendiğin dağlara…
kederli bir süvari ol orda, sen orda!
bıkma atını mahmuzlamaktan,
bıkma bu puştlar panayırında
berrak nehirler aramaktan…
yaslı bir kışa rehin düşse de günler,
kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt;
o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın.
çünkü her insan bir limandır başucunda tekneler;
çünkü herkesin hüznü kocaman, aşkları dalgın…
kimi kanıyor şahdamarından,
kimi bozgununda yetim, dervişan,
kimi aşklarıyla, düşleriyle perişan…
yamalı yerlerinden
kanıyor hayat,
tutunduğun günlerinden
soluyor hayat.
bu yüzden salıver düşlerini kendi uğruna yansın;
salıver düşlerini ateşlere abansın!
tutunduğun yerlerinden solarken hayat,
bıkma atını mahmuzlamaktan;
bıkma sendeki insan için,
derin uçurumlar arşınlamaktan…
yaslı bir kışa rehin düşse de günler,
bir gün rüzgâr esecektir suların serinliğinden;
bir gün kırlangıçlar da geçecektir göğün genişliğinden.
yaslı bir kışa rehin düşse de günler,
kalbindeki tomurcuğu bahara büyüt,
o tomurcuk düşlerinin yağmuruyla ıslansın;
ıslansın…
çünkü senin de bir ütopyan varsa,
i n s a n s ı n…
yılmaz odabaşi, istanbul,ocak 2002
şairler ölmesin... -
(ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında yokum ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın…)
yaşam bir ıstaka
gelir vurur ömrünün coşkusuna
hani tutulur dilin
konuşamazsın!
tırmandıkça yücelir dağlar
sen mağlupsun sen ıssız
ve kalbinde kuşların gömütlüğü
tutunamazsın…
eloğlu sevdalardan dem tutar
aşk büyütür yıldızlardan
yasak senin düşlerin
dokunamazsın...
birini sevmişsindir geçen yıllarda
açık bir yara gibidir hâlâ
hâlâ ne çok özlersin onu
ağlayamazsın...
yolunda köprüler çürür
sesin, sessizlik sanki bir uğultuda
savurur hayat kül eyler seni
doğrulamazsın!
yapayalnız bir ünlemsin
dünyayı ıslatan şu yağmurlarda
herşey çeker ve iter
anlatamazsın...
yaşam bir ıstaka
gelir vurur işte ömrünün coşkusuna
sesinde çığlıklar boğulur ama
bağıramazsın…
sonra vakt erişir, toprak gülümser sana
upuzun bir ömrün ortasında
ne hayata ne ölüme
yakışamazsın!
yazdırmalısın mezar taşına:
ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında hiç olmadım ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın…
yılmaz odabaşı